Okulumuzun binası çok eskiydi. Osmanlı Devleti zamanında
yapılmış, sağlam, taş ustalığı hemen göze çarpan tarihi bir binaydı.
Şehremaneti Binası olarak yapılmış ama sonradan okula dönüştürülmüştü. İşte bu
binanın bodrum katında kapkara bir bezle kaplanmış gibi duran bir pano vardı.
Sınıflarda bulunan duvar gazetesi panoları gibiydi. Ama, bodrumdaki pano, aklın
alamayacağı kadar siyahtı, adeta zifiri karanlık bir geceye açılan kapıydı. O
panoyu, Beden Eğitimi dersleri için eşofmanlarımızı giymeye giderken hep
görürdük. Koridorun sağında hep öylece dururdu. Ne zaman oraya konulmuştu, ne
zamandan beri orada öylece bekliyordu, bilen yoktu. Sanki anlaşmış gibi hiç
kimse de araştırmıyordu. Nasıl ki bir dağ yaratılıştan olduğu yerde durur ve
kimse bu dağı kim buraya koydu diye
araştırmadan öylesine kabullenirse, bizim panonun durumu da böyleydi işte.
Sanki o panonun orada hep öyle kara kara durması, dünyanın tabii hayatının bir
parçasıydı.
Bir gün yine
Beden Eğitimi dersi için üzerimizi değişmeye gidiyorduk. O kara panoya
yaklaşınca, içimden bir ses, onu oradan indirip duvara yaslamak gerektiğini
söyledi. Aslında biraz da haşarılık yapmak istemiştim. Kafadar iki arkadaşıma
bunu söyledim, hemen kabul ettiler. Boyum biraz kısa olduğu için, uzun boylu
olan Gökhan, diğer arkadaşın omuzlarına çıktı ve panoya uzanmaya çalıştı,
yetişemediler, çok yüksekteydi. Koridorun sonunda eski sıra ve masalar vardı.
Hemen bir masa çektik, üzerine sıra koyduk ve onun üzerine çıkan Gökhan’ın
parmak uçları panoya ancak yetişiyordu, tuttuk ayağının altına da kalın ders
kitaplarından birkaç tane koyduk, artık rahatça yetişiyordu. Bu sırada diğer
sınıf arkadaşları üstlerini değiştirdikleri salondan bize sesleniyorlar ve
derse zamanında girmezsek, bedencinin kızacağını ve zayıf not verebileceğini
hatırlatıyorlardı. Onlara yetişebileceğimizi ve zaten eşofmanlarımızın altını
giymiş olduğumuzu söyledik ve tekrar işimize döndük. Gökhan parmak uçlarına
yükselip panoyu altından tutmak istedi. O sırada beklenmedik bir şey oldu, pano
Gökhan’ı tutmuştu! Ve bir an kadar kısa bir süre içinde arkadaşımız pano
tarafından “yutuldu”! Spagetti makarnayı nasıl içimize çekersek, pano da
arkadaşımızı öylece içine çekivermişti. Ve o, gık bile diyememişti. Olaydan on
dakika kadar sonra da diğer sınıf arkadaşlarımız, beni ve diğer arkadaşımı şoka
girmiş bir halde bulmuşlardı.
Mahir ÖZDİLEK
26.11.2002
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder